25 Mart 2024 Pazartesi
0 Yorum Yapıldı Yorum Yaz

Koç Başı Heykelleri ve Akçaabat’ın Kayıp Hafızası – I

2 Mart 2017
Koç Başı Heykelleri ve Akçaabat’ın Kayıp Hafızası – I

Çocukluğum, Akçaabat’ın kuzey karyesindeki eski adıyla Salari, yeni adıyla Sarıtaş Mahallesi olarak bilinen bir hakim tepede geçti. O zamanlar tam anlamıyla otantik ve pastoral köy yaşamını devam ettiren köyümüzdeki günlük rutinim, sabahları ‘mere/mera’ dediğimiz otlak alana büyükbaş hayvanlarımızı götürmek, çobanlık yaparak öğlene kadar otlatmak, öğleden sonra da okula gitmekti.

Bunu neden mi yazdım?

Çünkü bu döngü nedeniyle Akçaabat merkeze hemen hemen hiç inemiyorduk. İlkokulu bu şekilde bitirince ve artık yıkılmış olan eski ortaokuluma nihayet kayıt yaptırınca, ancak o zaman çarşıya inebilme fırsatını yakalamıştım.

İşte o günü hiç unutamıyorum diyebilirim. Çarşı büyüleyici ve çok kalabalıktı. Yıl 1985’ti. Köylere ulaşım olmadığı için, yine her zaman ki gibi sabahleyin çobanlık yapıyor, öğleden sorna da yine yayan yürüyerek, ama bu sefer kasaba merkezindeki ortaokula gidip gelerek eğitim hayatımızı devam ettiriyorduk. 12 yaşına kadar hiç çarşıya inmemiş birisi olarak, 13 yaşından sonra artık hergün ortaokul bahanesiyle çarşıya inmek, ömrümüz yollarda yürüyerek geçse de doğrusu mühtiş bir ayrıcalıktı.

Diyebilirim ki, o yılların bende bıraktığı önemli fotoğraf kareleri şunlardı:

Öğlenci grupta olduğumuz için gece çok geç vakitte çıkıyorduk. Karanlık ve çamurlu yollardan yokuş yukarı tabana kuvvet eve gidiyorduk. Bu nedenle kendinize pille çalışan portatif bir el feneri almıştık. Bu en büyük sevinçlerimizden di. Bir de Seiko marka saatler ilk o zaman çıkmıştı. Hayatım boyunca saatim hiç olmamıştı. Seiko saat takmak bir ayrıcalıktı. Ama alamadık. Takamadık ta… Sonradan büyükçe kasasında ve ekranında hesap makinesi olan Casio saatler çıkmıştı. Çok daha ucuzdu. Özal’lı yıllardı. İthalatın önü açılmıştı. Güç bela bayram harçlığımı biriktirerek bu saati almıştım ama…

Neyse asıl konumuza dönelim…

Bir diğer önemli bir fotoğraf karesi ise, Ortaokul birinci sınıf talebesi olarak 12 yaşında ilk kez kasaba merkezine indiğimde beni oldukça büyüleyen ilk şey, Akçaabat’ın siyah çakıllı sahili ve o nâzenin denizinin koyu olmuştu. Bir de, nerdeyse omuzlarımıza konacak kadar yakından uçan o kar tanesi martılar…

Üçüncü olarak beni en çok büyüleyen şey ise, kasaba meydanına gittiğimde, o zamanlar burada ayakta olan zengin bir han vardı. O hanın kasabanın meydanında büyük bir bahçesi bulunurdu. Yine bu hanın meydana bakan cephesinde kumral taştan mükemmel bir işçilikle oyulmuş olan iki koç başı heykeli vardı. Her kasabaya indiğimde sırf bu koç başlarını doya doya izleyebilmek için muhakkak meydana geçer, sonra meydan fırınından kendime bir tophane veya tırnaklı ya da kavrulmuş helva ile çeyrek ekmek alırdım.

Sonra gel zaman git zaman ortaokulu bitirdiğim yılların sonuna doğru liseye başladığım zamanlarda, maalesef bu han yıkıldı ve bu koç başı heykeller ortadan kayboldu.

Fırsat buldukça çocukluk anılarımı biriktirerek yazıya geçirdiğim için, bu beni büyüleyen bu taştan koç başı heykellerin akıbetini hep merak ettiğimden, Akçaabat’ımızın kadim hafızalarından olan Akçaabatlı sinema sanatçısı Osman Baş amcamıza ulaşıp konuyu açtım. Hoşsohbet olan Osman Amcamız, her zamanki alicenaplığı ile bana kucak açtı ve sohbetimiz aldı başını gitti. Neyse! Konudan uzaklaşmak istemiyorum. Bu han  ve koç başı heykelleri ile ilgili olarak kendisinden edindiğim bilgiler şu şekilde:

Sevgili yeğenim. Bahsettiğin o hanın üst katını Ruslar giderken yakmışlardı. Yangın güç bela önlendi. Sözünü ettiğin koç başı heykellerini ben de gördüm. İki taneydiler. Biri muhacirlik zamanında zarar görmüş sanırım. Rus askerlerinden birisi söküp almak istemiş veya çatışmada mermi isabet etmiş olabilir. Hatırladığım kadarıyla Akçaabat’ın en zenginlerinin ticaret hanı olan bu hanın adı Meryem Ana hanıdır. Bu binayı Şekerçi Ahmet Sandıkçı ilk sahibinden almıştır.  Daha sonra  da Satarı’dan Seisoğulları’ndan Hacı Recep bu hanı satın almıştır. Bu bina, o zamanki Belediye Başkanımız olan Cavit Ağabeyimizin zamanında, kasabamızdaki tarihi binalar anıtlar kurumunca tesbit edilirken nasıl olduysa yıkılmış ve bu Koç başı heykelleri buradan alınmışlar. Bilebildiğimiz kadarıyla bu heykeller Trabzon’daki müzede olmalılar.

Artık yavaş yavaş toparlayabilirim:

Söylemek istediğim şu ki, Akçaabat’ın kayıp hafızalarından birisi de kesme taş ustalığıdır. Bu ustalığın duayenleri ve üstadları Visera/Işıklar köyündeki Rum ustalarıdır. Türkler, bu ustalığı onlardan öğrenmiştir. Kasabamızda, bu konudaki kardeşlik ve dostluk öylesine zirve yapmıştır ki, güzel Akçaabat’ımızda tüm halklar yüzyıllarca kardeşçe yaşamışlar, hattâ birbirlerinin ibadethanelerini inşâ ederlerken dahi birlikte çalışmışlardır.

Örneğin, pek bilinmese de, eski müftülük camiî olarak bildiğimiz, yeni camiî ağırlıklı olarak Rum ustalar tarafından inşâ edilmiştir. Rumlardan bu kesme taş sanatını öğrenen Türk ustalar ise, bu zanaatkârlığı daha da ilerleterek, eski Türklerde bereketin sembolü olan koç başı heykelleri de yapmışlar ve özellikle ticaretin ve bereketin döndüğü hanlardaki dükkânlarının kapısının üstüne veya hanların yüksekçe cephesine bu koç başı heykellerini uğur ve bereket getirmesi için koymuşlardır.

Sanırım artık bitirebilirim!

Bu yazımızdaki asıl amacım şunlardır:

Birincisi, Akçaabat’ımızın sembolü olan bu koç başı heykellerinin Belediyemiz kanalı ile, İlçemiz Kültür Kurulu riyâsetiyle ve milletvekillerimizin de desteğiyle ait oldukları yere, yani Akçaabat’ımıza geri kazandırılması ve Akçaabat’ımızda sergilenmesi.

İkincisi, özellikle kasaba içinde yapılan dükkân, büfe, durak, çeşme, korkuluk, bariyer, kavşak vb. çevre düzenlemelerinde muhakkak kesme taş konseptinin encümen kararı olarak zorunlu olarak kullanılması.

Üçüncüsü ise, yüzyıllarca kardeş gibi yaşadığımız, kız alıp kız verdiğimiz, birlikte bir kültür ve folklor yarattığımız, ortak acılarımızı paylaştığımız eski Rum ve Ermeni hemşehrilerimiz ile muhacirliğe çıkan ecdadımızın ortak anılarını abideleştirecek olan, bir Muhacirlik Saat Kulesi anıtını klasik kesme taştan inşâ ederek Akcamiî külliyesine eklemek. Bu anıtın açılışını da, 2018 Muhacirliğin 100. Yılı anısına gelecek yıl gerçekleştirmek.

Umuyorum bu cılız sesim yetkilileri ve kasabamızın kanaat önderlerini harekete geçirir ve böylece tam anlamıyla bir ‘Kültür, Turizm ve Sanat Şehri Akçaabat’ idealimize biraz daha yaklaşmış oluruz.

Gelecek hafta bir başka kayıp hafıza konusu ile devam edeceğim.

Şimdilik hoşçakalın.

Sevgiler.

YORUMLAR Bu Yazıya Henüz Yorum Yapılmadı.. Belki İlk Yorumu Sen Yapmalısın..

Akçaabat Postası SON DAKİKA: