26 Nisan 2024 Cuma
13 Yorum Yapıldı Yorum Yaz

YERELDEN DÜNYAYA

27 Mart 2018
YERELDEN DÜNYAYA

Merhaba,

Ailemle birlikte hayatımızın geri kalanını Akçaabat’ta sürdürme kararımın ne kadar isabetli olduğunu 1,5 yıl gibi kısa bir sürede anlamış olmanın huzurunu ve güzelliğini yaşıyorum.

Bazen abartılmış iş yaşamı, bazen günübirlik koşuşturma ve sıkıntılar insana içinde yaşadığı yerin değerlerini unutturuyor. Bir nevi güzellikleri görememe gibi bir körlükle karşılaşıyor insan. İçinde yaşadığınız sürece hemen yakınızdaki deniz ve dereler öylesine varmış gibi geliyor; dağlar, o güzelim doğa birilerinin hayallerini süslerken sizin için sıradanlaşıyor ve kaybolup gidiyorsunuz içinde.

Dile kolay 31 yıl sonra doğduğunuz topraklara geri döndüğünüzde geçmişle şimdiyi, eskiyle yeniyi, gezip gördüğünüz ve yaşadığınız şehirlerle arasındaki farkı veya benzerlikleri toplumsal değişimi sosyolojik, kültürel ve ekonomik boyutlarıyla ister istemez kıyaslıyorsunuz.

İlk başta bu karşılaştırmaları yazarak yeni yaşamaya başladığım yere katkı sunabileceğimi düşünürken; uzun yıllardır hiçbir evresinde katkıda bulunmadığım şehre ve insanlarına haksızlık edebileceğimi anladığımdan, aslında kolaycılık da sayılabilecek bu arzumdan vazgeçtim.

Bunun yerine yerelden genele ve hatta yerelden dünyanın bir kısmına bakabilmenin zaman zaman bizi üzebilecek olsa da çoğu zaman mutluluğunu, hüznünü, insan olmaya dair her şeyini güvendiğim bu platformda sizlerle paylaşacak olmanın onurunu ve gururunu yaşıyorum.

Uzun yıllardır gökyüzündeki tozlu bulutların hiç terk etmediği, acı ve gözyaşının hiç dinmediği dünyanın el değmemiş coğrafyalarını hala içinde barındıran Afganistan ilk konumuz olacak.

YOKSUL FAKAT MAĞRUR İNSANLARIN ÜLKESİ: AFGANİSTAN

Dünya haritasına dikkatlice baktığımızda Afganistan dünyanın merkezinde, Avrupa ile Asya’nın tam ortasında transit bir ülke konumuna sahiptir. Ancak; bugün bile iç çatışmaların ve dış müdahalelerin devam ettiği ülke transit ülke nimetlerinden faydalanamamış (bu fırsatı Körfez Ülkeleri kullanmaktadır); aksine ülkeler arasında bir tampon vazifesi görmüştür. Bu coğrafi konumundan ve ticaret yolu üzerinde bulunmasından dolayı tarih boyunca istilalara uğramış 1919 yılında İngiliz İmparatorluğunu, 1989 yılında Sovyetler Birliği’ni ülkesinden göndermesini bilmiştir.

 

Bin yıldan fazla bir süredir yabancıların ve dolayısıyla savaşın egemen olduğu bu topraklar “İmparatorluklar Mezarlığı” olarak da anılmaktadır[1]. Ekim 2001 tarihinde ABD ve İngiltere öncülüğünde başlayan ve 2002 yılında Türkiye’nin de içine dahil olduğu NATO kuvvetleri ile devam eden iki aşamalı  müdahale (siz adına ister müdahale deyin ister istila ister işgal deyin) devam etmektedir. Gerçi Türkiye başından beri Afganistan’ın ıslahı ve insani yardım maksadıyla Afganistan’da bulunduğunu, terörle mücadelede çatışmalara katılmayacağını belirtmektedir. 17 yıl geçmesine rağmen ABD’nin de bu mezarlıkta yer alıp almayacağını şimdilik öngörmek mümkün değil gibi anlaşılıyor.

Afganistan, özellikle güney bölgelerde yaşayan Peştun çoğunluğun yanında Tacik, Hazara, Özbek ve Kırgız kökenli halkları da barındırır. Ayrıca nüfusa oranları %5’i geçmeyen bir çok etnik kökenli halk da (örneğin Beluciler, Türkmenler, Nuristanlılar, Araplar vs.) bu ülkede   yaşamaktadır. Durum böyle olunca  farklı aşiretleri, etnik grupları ve hatta mezhepleri bütün kültürel, bölgesel ve siyasal farklılıklarına rağmen bir araya getirecek ve Afgan üst kimliğinde birleştirebilecek bir yapıya ihtiyaç bulunmaktadır.

ABD, Pakistan, Suudi Arabistan ve diğer Müslüman ülkelerden aldığı konvansiyonel destekle 1979-1989 yılları arasında devam eden savaşta Sovyetler Birliği’ni ülkeden kovan Mücahit Gruplar nedense 1989-1996 yılları arasında kendi içlerinde kavgaya tutuşmuşlar, silahlarını birbirlerine çevirmişler ve ülkede olmayan düzen tamamen ortadan kalkmıştır. Pakistan’da ortaya çıkan Taliban bu durumu fırsat bilerek 1996 yılında halkın da desteğiyle yönetimi ele geçirmiş fakat  2001 yılına kadar devam eden dönemde ülkede iç çatışmaları sonlandırarak huzur ve güvenliği sağlamış olmasına rağmen halkın üzerinde baskı oluşturan yanlış uygulamaları ve ekonomideki kötü gidişat yüzünden halktan tamamen kopmuştur.

11 Eylül sonrasında uluslararası terörizme karşı Afganistan’da başlatılan bu savaşın hem Afganistan’ın devlet yönetimini elinde tutan Taliban rejimini hem de ABD’de 11 Eylül’ü yaşatan ve bu rejimle aynı topraklarda bulunan terörist grubu (El-Kaide) hedef aldığının altını mutlaka çizmek gerekir.

Yıllarca ABD yönetimince Sovyetler Birliğine karşı silahlandırılan ve savaştırılan bu güçlerin aralarında çıkar ve güç mücadelesine girişeceğini, kendi halkını ezen bir balyoz gibi davranacağını ve sonrasında kendisini besleyen güce karşı saldırıya geçeceğini hiç kimse hayal etmemişti herhalde.

NATO müdahalesi çeşitli isimler alarak, kapasite değiştirerek  ve farklı konulara odaklanarak Afganistan’daki varlığını günümüze kadar sürdürmüştür. NATO Afganistan’ın gelişimine ve değişimine önemli katkılar sağlamış olsa da varlığı Taliban’ın da dönem dönem artan şekilde ülkede ölüm kusmasına neden olmuştur.

Söz konusu müdahale sonrasında Afganistan Anayasası tekrar yazılmış (Afganistan İslam Cumhuriyeti), yönetim şekli ve parlamento belirlenmiş, devlet kurumları yeniden oluşturulmuş, kamu düzeni ve iç barış kısmen de olsa sağlanmış ve tartışmalı olsa da iki seçim yapılmıştır.

Bugüne kadar Afganistan’da devam eden dış müdahale, iç savaş, iktidar mücadelesi, terörist saldırılar sonucunda hangi yıllar olduğuna bakılmaksızın ve herhangi bir kategorik sınıflamaya gitmeden ifade etmek gerekirse milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir. Asıl burada üzücü olan ölen insanların büyük çoğunluğunun Afgan halkı  olması; sivil ve masum kadın, çocuk ve gençlerden oluşmasıdır. Sadece 2016 yılında 20.000 insanın iç çatışmalarda öldüğünü[2] söylemek vahameti anlatmak açısından yetersiz bile kalmaktadır. Afganistan Sağlık Bakanlığı tarafından 2009 yılında yayımlanan bir raporda Afgan halkının üçte ikisinin zihinsel sağlık sorunları yaşadığı ifade edilmiştir.[3]

Burada belirttiğim bu tahribattan sonra aslında başka bir şey yazmaya da gerek kalmıyor ama savaşın acımasız yüzünü anlayabilmek için kahrolarak devam etmem gerektiğine karar veriyorum.

Ülkedeki altyapı tamamen tahrip olmuş, sanayi kuruluşları yerle bir edilmiş ve ticaret tamamen ithalata dayalı hale gelmiş, tüm uğraşlara rağmen kesintisiz devam eden savaş nedeniyle başarılı hiçbir çalışma yapılamamıştır. Ülkedeki kamu çalışanlarının maaşı ABD’nin yardımıyla ödenebilmektedir. Afganistan harekatının ABD’ye 2001-20016 yılları arasındaki maliyetinin 783 milyar dolar[4] olduğu belirtilmektedir. İthalata dayalı bu ekonomide en büyük payı ise sınır komşuları olması nedeniyle Pakistan ve İran paylaşmaktadır.

Ülkemiz sivil ve asker-polis güvenlik kapasite geliştirilmesi ile kalkınma alanlarında Afganistan’a bugüne kadar 1 milyar dolar[5] civarında bir katkıda bulunmuştur.

Bugün ülkede “Taliban neden ve nasıl bu mücadeleye devam edebiliyor?” diye kime sorarsanız sorun aynı cevabı alırsınız. Verilecek yanıt “içimizdeki destek önemlidir fakat asıl destek dış güçler tarafından sağlanmaktadır.” Hatta adıyla zikredilir bu ülkeler her yerde. Bunun nedeni olarak ise komşularla yaşanan sınır anlaşmazlıkları, ideolojik farklılıklar ve ticari bağımlılığın devam etmesi olarak sıralanabilir.

Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonunun 2016 yılı verilerine göre Afganistan “en fakir ülkeler” [6]sıralamasında 189 ülke arasında kişi başına düşün milli gelir esas alındığında 1.957 dolar ile 23’üncü sırada yer almaktadır. Tüm göstergeler ülkede durumun iyiye gittiği yönünde işaret vermemekte, güvenlik sorunu nedeniyle ekonomik kırılganlığın devam ettiğini, bahse konu rakamın bile eşit şekilde paylaşılamadığını toplumdaki gelir dengesizliğinin hızla arttığını; yalnızca yönetime yakın elit kesimin ve bürokratik oligarşinin bu nimetlerden istifade edebildiğini göstermektedir.

Yine Birleşmiş Milletler tarafından; kişi başına düşen milli gelir, insani değerler (beslenme, sağlık-sağlığa ulaşım, okula devam etme-okuryazarlık), ekonomik kırılganlık verileri dikkate alınarak hazırlanan ve 2017 yılında yayımlanan “Dünyadaki En Az Gelişmiş Ülkeler Listesi”nde[7] Afganistan’da bulunmaktadır. Yetersiz beslenme, çocuk ölüm oranları ülkedeki ekonomik durumunun ve yoksulluğun en büyük göstergeleridir. Fakirlik ölümden daha tehlikeli bir hale gelmiş, ölümden ve savaştan korkmayan ve kaybedecek bir şeyi olmayan insanlar grubu oluşmuştur.

15 yaşın üstündeki nüfusun yalnızca %28,1’i okuma-yazma bilmekte, %71,9’u ise bilmemektedir[8]. Okula gidebilme fırsatı bulabilen erkek çocuklar ise sadece 8 yıl eğitim görebilmekte, özellikle kız çocukları nereden ve nasıl beslendiğini anlamakta zorluk çektiğim (Taliban ülkeyi yönettiği 5 yıl süresince tüm kadın ve kızlara eğitimi yasaklamıştır) cinsiyet ayrımcılığı nedeniyle zor şartlar altında okula yalnızca erkeklerin yarısı kadar (4 yıl) devam edebilmektedirler. Savaş yoksulluğu, yoksulluk acımasızlığı, cehaleti ve savaşı çağırmıştır her zaman.

4-15 yaş aralığındaki çocukların %25’i çocuk işçi[9] olarak çalıştırılmakta, UNICEF’in yaptığı bir araştırma ise bu oranın arttığını göstermekte, böylelikle çocukluğunu yaşayamayan ve düzenli eğitim alamayan nesiller yetişmektedir.

Uluslararası Şeffaflık Örgütünün  2017 yılı “dünya yolsuzluk algısı sıralamasında”[10] Afganistan, 180 ülke arasında 177’nci sırada yer almaktadır. Görüleceği üzere sosyal eşitsizlik ve adalet algısındaki zayıflık bu bozulmaya etki etmekte toplumu ve devlet kurumlarını çürütmektedir.

Ölüm korkusunu, yoksulluğu en ağır şekilde yaşayan ve gelecek beklentisi tamamen kaybolan insanların büyük bir çoğunluğu ülke içinde yerinden yurdundan edilirken milyonlarcası da ülkesinden ayrılarak daha iyi bir gelecek umuduyla başka ülkelere göç veya iltica etmiştir.

Birleşmiş Milletler tarafından; tahmini yaşam süresi, ortalama okula gitme ve eğitim süresi ile kişi başına düşen milli gelir esas alınarak yazılan “2016 Yılı İnsani Gelişim Raporu”nda[11] Afganistan’ın 188 ülke arasında “düşük insani gelişim” gösteren ülkeler bölümünde 169’uncu sırada olduğu görülmektedir.

ABD’nin müdahalesi askeri açıdan incelendiğinde; Afganistan’ın işgalinin çok kısa sürede tamamlandığını, Taliban ve El Kaide’nin bu saldırılar karşısında çaresizce ülkenin büyük bir bölümünden çekildiğini görmekteyiz. Bundan önceki istilalarda sonuca bu kadar çabuk ulaşılamamış, hızlı ve etkili sonuçlar alınamamıştır. Bu durumun en büyük sebebi ise savaşçı ve tecrübeli Afganistan halkının ülke içerisindeki baskıcı rejimden ve halkların savaşından bıkmış olması ve topyekun bu işgale karşı çıkmamasıdır.

ABD açısından başarı sayılabilecek bu sonuçta,  ABD öncülüğünde Irak’a karşı başlatılan 1’inci Körfez Savaşı (1990-1991) ve 1999 Kosova Operasyonu sonrasında alınan derslerin hayata geçirilmesinin de etkili olduğunu söyleyebiliriz.

Bahse konu savaşta kazanılan tecrübeler sonrası ABD ordusunda dönüşüm başlamış, yeni konseptlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Afganistan’daki bu başarı dönüşümün ve yeni konseptlerin başarısı gibi gözükse de karşıda ABD’nin hava gücüyle mücadele edecek bir kuvvet ve hava savunma sistemi olmayınca başarı kendiliğinden gelmiştir.

Derin harekatta hava gücü üstünlüğü, sağlıklı hedef tespiti, karar verme sürecinin kısaltılması, çok derinde saklanan hedeflerin vurulması için geliştirilen yeni ve güçlü bombalar, silahlı ve silahsız insansız hava araçları ile akıllı mühimmatların kullanılması, CIA’nın özel operasyon grupları ile özel kuvvetlerin birlikte hedef tespitinde yer alması bu savaşın sonuca ulaşmasında etkili olan yeni unsurlar olarak sayılabilir.

Zaten ülke içindeki yorgunluğun, bıkkınlığın ve açlığın farkında olan ABD, Afgan halkının bu işgale karşı direnmeyeceğini iyi hesap etmiş ve psikolojik üstünlüğü ele geçirmiş, elindeki teknolojik üstünlüğün de kıyaslanamayacak boyutta olduğunu anlamış, dünyaya ve kendi kamuoyuna tüm saldırılara karşı hala ayakta durabilen tek süper güç olduğu yönünde kuvvetli bir mesaj vermek için diğer savaşların aksine bu savaşa tek başına girişmiştir.

ABD ve müttefikleri bu savaşta sayısı ne olursa olsun binlerce kayıp vermiş ve binlerce çalışanının sakat kalmasına sebep olmuş; Afganistan’da görev yapan insanların ülkelerine dönüşte yaşadığı uyum problemleri ve akıl sağlığı sorunları hiç küçümsenemeyecek derecede artmıştır.

Uzun zaman geçmiş olmasına rağmen Afganistan yılların yorgunluğunu, savaşın acımasız yüzünü insanların renginden, bakışlarından ve beyninden silememiş; toprağın sessiz ve yorgun yüzünden kaldırıp atabilmiş değildir. Dünyanın tamamına bakıldığında ve tarihe inildiğinde savaşlar hep aynı coğrafyalarda, hep aynı ülkelerde tekrarlanıp duruyor. Kaderin tecellisi midir bilinmez ama kader inancını taşıyan insanlar hep acı çeken taraftalar ya başkalarıyla savaşıyorlar ya da birbirlerini yemekle meşguller.

Savaşlara baktığımızda toz bulutlarıyla ve dumanla kaplı o soluk resmin tam ortasında hep çaresiz çocukları, kadınları ve yaşlıları görüyorum. Aslında bu durum savaş fotoğrafçıları ile kameramanlarının bir başarısı da sayılabilir. Bizler o görüntülerden ölümün, acının, sefaletin, yokluğun ve yoksulluğun ne olduğunu anlamaya ve hissetmeye çalışırız. Tam 12 yıl önce gördüğüm o resimlerin verdiği hissin hiç değişmediğini; çaresizliğin, savaşla yaşamaya alışmış ve kabullenmiş olmanın ve fakirliğin ne anlama geldiğini; tüm bu acılardan daha vahimi geleceğe ilişkin umutların tamamen yok olduğunu kendi gözlerimle görme fırsatı buldum.

Afganistan’da bulunduğum sürede yaşadıklarımdan ziyade gördüklerim ve tanık olduklarım hislerimi harekete geçirmiş ve şu şekilde yazmama vesile olmuştur.

“Ne Tanrıların  ne de kendini Tanrı sananların eli değebilir bu insanların gönlüne. İnsan ve insanoğlu yeryüzündeki gerçek varlık sebebini hatırlayıp acımasız ve anlamsız hırslarından sıyrıldığında son bulacaktır o gönüllerdeki acı ve keder. Gözyaşlarını bile bize göstermeyen sarıp sarmalanmış o burkalı kadın, minik vücudunda kocaman gözleriyle bana bakan gözleri sürmeli o güzel bebek, zamanını tamamlayarak göçmek üzere olan yaşlı adam, dağ gibi oğlunu yetersiz sağlık koşullarından dolayı kucağında taşımaya mecbur kalmış yaşlı baba, küçük yaşta afyona alışmış çocuğunu köprü altlarında  arayan anne ve bütün zorluklara rağmen tevekkülü elden bırakmayan insanlar delip geçer benim yüreğimi ve şimşekler çaktırır beynimin her köşesinde.”

Afgan sığınmacı ve mültecilerin yoğun olarak yönlendirildiği ve yaşadığı ilk güvenli liman olan Trabzon ve Gümüşhane’de diğer sığınmacıların aksine sokaklarda hiç yardım toplayan Afgan göremezsiniz. Çünkü onlar karın tokluğuna da olsa yardım istemeyi değil çalışmayı tercih ediyorlar. Çocuklar, eğitim fırsatı bulamadan kendilerini çalışma hayatının içerisinde buluyorlar ve ayakta kalmaya çalışıyorlar. Bu gururlu insanlara aileleri ile hayatta kalmalarını sağlayacak şartların oluşturulmasında katkıda bulunmak hepimizin duyarlı olması gereken bir konu olarak önümüze çıkıyor.

Zayıfın yanında yer alma, onu koruma ve kollama isteği kültür boyutunda hangi tarafta olduğumuzun bir yansıması da olabilir. Belki de geçmişimiz veya ideolojimiz bizim hangi tarafta olduğumuzu belirler, kabullerimiz sarar bütün aklımızı, bazı savaşları ve ölümleri görmezden gelir, bazı ölüleri yüceltirken diğerlerini yok sayar ve bir tarafta buluveririz kendimizi.

Fakat hangi kültürden hangi ideolojiden hangi dinden hangi ırktan ve dilden olursanız olun, insanlığı yaşatmayı felsefe edinmiş vicdan sahibi onurlu kişilerin insanı yaşatmak için çok çalışması gerektiği yönünde bir gerçeklikle karşı karşıyayız.

Yeryüzünde acının hüküm sürdüğü yerler ve oralarda yaşayan insanlar birbirine çok benziyor, tüm coğrafyalarda gözyaşının rengi aynı olsa da söz konusu topraklarda gözyaşı kırmızı akıyor. İnsanlığın kazanması ve gözyaşının dinmesi umuduyla…

 

Resimler Kaynak:Anonim

 

 

[1] Thomas Barfield, Afghanistan A cultural and Political History  (Oxford University Press 2010), 13.

[2] http://hdr.undp.org/sites/default/files/2016_human_development_report.pdf, 37

[3] http://watson.brown.edu/costsofwar/costs/human/civilians/afghan

[4] https://edition.cnn.com/2017/08/21/asia/afghanistan-war-explainer/index.html

[5] T.C. Dışişleri Bakanlığı, 2018 Yılına Girerken Girişimci ve İnsani Dış Politikamız (17 Aralık 2017), 109

[6]Jonathan Gregson, (2017), https://www.gfmag.com/global-data/economic-data/the-poorest-countries-in-the-world?page=12

[7] United Nations Committee for Development Policy Development Policy and Analysis Division Department of Economic and Social Affairs, List of Least Developed Countries (as of June 2017)

[8]https://www.aryanaaid.org.uk/about/afghanistanpoverty?gclid=EAIaIQobChMIwID269Pe2QIVzp3tCh1T4Q7nEAAYASAAEgLtJ_D_BwE

[9] https://www.aryanaaid.org.uk/about/afghanistan-poverty?gclid=EAIaIQobChMIwID269Pe2QIVzp3tCh1T4Q7nEAAYASAAEgLtJ_D_BwE

[10] https://www.transparency.org/news/feature/corruption_perceptions_index_2016

[11] http://hdr.undp.org/sites/default/files/2016_human_development_report.pdf

YORUMLAR 13 Yorum Yapıldı.
  • Hayırlı olsun sayende Afganistan bilgilerimiz tazelendi bundan sonra takipcin olmaya gayret edeceğim tebrik ediyorum.
    28 Mart 2018 21:30
  • Kıymetli dostum kalemine ve yüreğine sağlık,güzel tespitlerde bulunmuşsunuz,malesef batı çirkin emellerini ve kirli ellerini islam coğrafyasında mazlum insanlar üzerinde herdaim uygulamayı sürdürmektedir..batı ve adalet ne ironi degilmi...?
    28 Mart 2018 17:35
  • Afganistan izlenimleriniz sizi olduğu gibi bizi de etkiledi. Doksanlı yıllarda Rus işgaline karşı Afganistan'ın onurlu bir mücadelesi vardı. O yıllarda Afgan halkının verdiği destansı mücadele dillerimiz de şiir ağıt ve marş olmuştu. Kendi çapımızda küçük küçük yardımlarımız olmuştu. Pişman değiliz �yi ki olmuş. Bir husus var ki o gün cephede yiğitçe savaşanlar Rus emperyalizminin def etmişti. Ancak savaştan sonra Savaşı veren gruplar maalesef aralarında ihtilafa düştüler ve parçaladılar ve başka bir emperyalizmin Amerika ve batı emperyalizminin tuzağına düştüler. Afgan halkının yaşamanın bir kesildiğine şahit olduğunuz eve bizlerle Paylaştığınız müteşekkiriz. Şimdilik muktedir görünenlerin Neyin peşinde olduklarını bir kez daha bize gösterdiniz
    28 Mart 2018 13:26
  • Yazıdak akışkanlık ve hayatın içine iniş sanki bu yazıyı yazan benmişim hissine kapılmamı sağladı. yazarın olaylara bakışı vicdani muhasebesi, eğip bükmeden süsleme gayretine girmeden olağan doğallığı ile bir coğrafyayı ve insanlarının yaşayışlarını irdeleyişi o insanlarla empati yapmamı sağladı. Neticede hayat yaşamaya değerdir. insanlık hala bir ümit varsa yine bu insanlıktan çıkmalıdır. bir mesih mehdi veya peygamber gelme ihtimalinden çok, biz ön safa çıkıp vicdanımızı ortaya koymalıyız. çok teşekkür ederim bu güzel yazı için..
    28 Mart 2018 10:15
  • Kaleminize, barış değmiş... Yüreğinize sağlık.
    28 Mart 2018 09:34
  • Çok değerli bir yazı. İnsanoğlunun tarih boyunca ötekine uyguladığı zulmü ancak kendisi bitirebilir. İnsanlığa bir ayna tutmuş gördüklerimiz hoşumuza gidecek mi merak ediyorum?
    28 Mart 2018 08:23
  • Doğru tespitler ve isabetli bir yorum emeğine eline sağlık. ayrıca fotoğraflar güzel ve anlamlı
    28 Mart 2018 00:09
  • Eline sağlık komutanim allah yolunu açık etsın
    27 Mart 2018 22:29
  • Güzel bir yazı ,son yüzyılda yüzümüzü batıya çevirsekte, o batı arkamızdan hiç ayrılmadı
    27 Mart 2018 22:16
  • Çok açıklayıcı bilgilendiren bir yazı. Tebrikler
    27 Mart 2018 22:13
  • Süper bir yazı.Hiç görmediğim bir coğrafyada gezindim ve o insanların acılarına ortak oldum sayende.Eline, yüreğine sağlık .Yazılarını dört gözle bekliyor olacağım sevgiliAhmet Kazan
    27 Mart 2018 22:13
  • Kalemine ve yüreğine sağlık Ahmet kardeşim. Yerelden dünyaya bakış açısı ile bizlere sağladığın farkındalık için çok teşekkür ederim. Yeni yazını ve orada yer alacak konuğunu merakla bekliyorum. Selam ve sevgilerimle...
    27 Mart 2018 21:58
  • Sayın yazar Kaleminize sağlık.bes dakikada afganistani öğrendik.
    27 Mart 2018 21:47

Akçaabat Postası SON DAKİKA: