29 Mart 2024 Cuma
0 Yorum Yapıldı Yorum Yaz

Karagöz ve Hacivat

19 Temmuz 2017
Karagöz ve Hacivat

geçmiş zaman olur ki

hayali cihan değer

bir an acı duyar insan belki

sevmişse biraz eğer

anlar ki geçenlerin

rüyaymış hepsi meğer

rüya olsa bile o günlerin

hayali cihan değer

 

Necip Celal Andel

 *          Bu öyküyü “Muazzez Turing’den, Mektebin Bacaları” eşliğinde okuyunuz lüften.

KARAGÖZ VE HACİVAT

“1940’ların ortası, aylardan Kanunisani. Ne kış yapmıştı o yıl, bir metreye yakın kar vardı mahallede. O yıllarda otomobil ne gezer, eşekler ve atlar ile sağlanır dı ulaşım. Yükte ağır birşey almışsan eğer çarşıdan, eşek ya da at arardın, Hamam Çimenindeki handa. Her zaman da bulunmazdı, o zaman da Hamal Temel’e giderdik.”

Bekir amca konuşurken birden durgunlaştı. Gözlerini karadenizin ufkuna çevirip, uzun bir süre dikkatlice baktı. Önce karadeniz karardı, sonra gözleri. Ve bir yağmur gibi indi yaşlar gözlerine. Kolay değildi tabi onun için, geçmişi anlatarakda olsa yeniden yaşamak. Bekir amca; bana mutluluğun resmini çizermisin diye sorsam, eminim gençliğinde yaptığı gösterileri anlatacakdı.

Başını tekrar bana çevirip; “Senin dayın var ya, çok güzel bir insandı. Yaşça benden küçükdü ama, o çok erken büyümüştü. Kolay değildi tabi, evin en büyük oğlu olmak. Ama hiç bir zaman       pes etmedi. Kocaman bir yüreği vardı, her şeye rağmen gülmeyi de, güldürmeyi de severdi.

Dedim ya, kar bütün yolları kaplamış, yürümek için karın içerisinde yürüyüş siperleri açıyor, mahallemizdeki yaşlılarımız, dullarımız yoksunluk çekmesin için uğraşıyorduk. Tabi yol açmanın da bir başka amacı vardı. O gece, senin şuan da oturduğu beton evden önce, onun yerinde olan rum evinizin büyük sofasında helva çekip, sonrasında da, misafirlere Karagöz ve Hacivat oynatacaktık. Genelde, bu gösterilerden önce dayın Mehmet ile buluşur akşamki oyunun diyaloglarını konuşurduk. Fakat, karda yol açmak o kadar vaktimizi almıştıki, akşam ki gösteriye hiç bir hazırlık yapamamıştık.

Akşam olduğunda hem mahalleden, hem de yan mahallelerden misafirler sofayı doldurmuştu. Büyük bir keyifle helva çekildikten sonra, sahne bize kalmıştı. Sahne diyince, öyle tiyatro sahnesi aklına gelmesin. Sofanın duvar tarafına bir keten örtü gerdiriyorduk. İki tane gaz lambasını arkaya koyup, önünden bakıldığında arkasında ki gölgeler görülüyor mu diye kontrol ediyorduk. Görülüyorsa şayet, bizim sahne tamamdı.

Gün içinde neyi oynatacağımıza karar vermediğimiz için, benim hafiften paniklediğimi fark eden Mehmet, o günlerde Akçaabat’ta yaşanan bir olayı oynayabileceğimizi söyledi. Çok sevinmiştim bu fikrine. Hemen perdenin arkasında yerimizi alıp, Karagöz ve Hacivatları perdeden görülecek şekilde sahneye yerleştirdik. Karagöz ben, Hacivat Mehmet’ti her zaman olduğu gibi.

Ve oyuna girişi Hacivat olarak Mehmet yapar.

Hoş geldun sevgili Karagözum!

Hoş bulduk sivri karayemişum!

Nerden gelup, nereye gidiysun bakalım?

Nereye gideceğum, kar kaplamiş yolları, onlari küremekten geliyrum. İslanmişum, biraz kuruyayum dedum, habu sobada.

Tabii, iyi yaptın efendum, hasta olmayasun.

Olmam efendu olmam, hastalukla anlaşmam var, uğramaz bana.

 

Böyle birbirimize takılarak, şakalar yaparak misafirleri önce keyiflendirirdik. Ardından Hacivat, gösterinin konusuna girer.

 

Karagözum duydun mu, akşamki düğunde olanları.

He duydum, komposta kazanına bir fare düşmüş.

Değil efendum o değil, diğeri.

Haaa, çalmak içi güğüm bulamamışlar da ocaktakini getirmişler, tabi güğüm sıcak olduğu için çalanın ellerini yakmiş.

Hayır efendum o da değil. Nereden çıkariysun habunlari.

Nereden olacak, senin o salataluk burnundan.

Çok şakacusun Karagözum.

He öyleyum, hem şakaci, hem de dövüşçü. Al bakayim sana bir kafa.

 

Misafirlerin dikkatini dağıtmamak için, birden kavgaya tutuşur, birbirimize adabı muaşeret içinde argo kelimeler sarf eder, herkesi güldürürdük.

 

Ardından tekrar konumuz olan düğüne döner;

 

Yahu Karagözum, Akçaabat’ı bırak bütün Trabzon duydu düğünde olanlari ama sen duymadın mi?

Duydum dedum ya, o elleri yanan uşak yandum anam diyerek koşmaya başlamiş.

Ne koşmasi efendu.

Nedim koşması.

Hoppala, şimdi de divan edebiyatına mı gittuk.

Hayır, bizimkisi somya edebiyatı.

Ne somyası?

Demirci İsmailin somyası

Demirci mi?

Evet demirci, yayları Rize’den gelur.

Dur efendu, düğündeydik ne işimiz var Rize’de.

Sen de bu akıl varken, tabiki Rize’ye de gideruk, Giresun’ada.

Hay allah, dön efendi dön, düğune dön.

Döneyim (Burada Karagöz perdenin arkasında sırtını döner Hacivat’a)

Öyle değil efendu, düğün akşamında olanlara dön.

Haaa, öyle desena. Elleri yanan uşak koşarken geline çerpar.

Ne diyorsun. Sonra…

Sonra ne olacak, gelun yere yüzü koyun serulur. Duvağı bi tarafa, kendi bi tarafa düşer. Bir de bakarlar ki, gelun gelun değilmiş.

Ne diyorsun Karagözüm, gelun nasıl gelun olmaz.

Senun gibi birine layuk bişeymiş işte.

Yine ayruldun düğünden.

Ayrulmadum, çünkü gelunlik giydirduklari Saffetin topal oğlu, Memişmiş. Uşağunu hiçbir kız beğenmiymiş. Ne yapsun Saffet, gız alamayruk bari oğlani gız diye verelum demuş.

Etma…

Ettum bila…

Karagözüm, ne dolaştırıp durursun lafı, baştan anlatsana bulari bağa.

Lafi dolaştiriyrum ki, bizi izleyenler keyiflensun, got gafali. Al sana, al sana…

 

diyerek kavga ederek gösteriyi bitiriyorduk. Tabi bu kadar kısa değildi gösteri, özet olarak anlattım ben sana.

O yılları yaşamayanlar için bu anlattıklarım, tabiki hayal gelecektir. O yıllarda Akçaabat küçük bir kasabaydı ve herkes birbirini tanıyordu. Senin dede evinde, tanıdıkların toplanma yeriydi. Sadece helva çekmek, karagöz hacivat oynatmak için toplanmazdık orada. Mahallenin düğünleri hava kötüyse bu sofada yapılırdı. Annen de güğüm arkasıyla darbuka çalar, kına gecelerinde gelinleri “Mektebin Bacaları” türküsünü okuyarak ağlatırdı. Selam olsun o yıllara.”

Bekir amca, tekrar başını karadenizin ufkuna çevirdi. Bulutlar çekilmiş, ufuk başında güneş yüzünü göstermişti. Karadeniz artık yavaş yavaş maviye dönmeye başlamıştı ama bu sefer yağmur bulutları en hüzünlü damlalarını benim yüreğime bırakmaya başlamıştı.

Erkan Ergül

08.07.2017

Not: Mehmet Salih Özçelik (Dayım) ve Bekir Ergül (Amcam)’ün aziz hatırlarına saygılarımla.

YORUMLAR Bu Yazıya Henüz Yorum Yapılmadı.. Belki İlk Yorumu Sen Yapmalısın..

Akçaabat Postası SON DAKİKA: